Bugün Dünya Kadınlar Günü. Çalışan, çalışmayan tüm kadınlara kutlu olsun. Her gün bir kadının erkek şiddetinin kurbanı olduğu bu soylu gün tam üç yıldan bu yana son derece buruk kutlanıyor, bilindiği gibi. Çünkü Türkiye 20 Mart 2021’de Cumhurbaşkanlığı kararıyla “İstanbul Sözleşmesi”nden, yani tam adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nden çekilmişti. Utanıp, sıkılmadan bugün 8 Mart Kadınlar Günü’nü kutlayacaklar bu kararı alanlar. Malum, seçim arefesindeyiz.
Bu güzel günün tarihçesi, Birleşmiş Milletler’e göre New York’taki konfeksiyon işçilerinin insanlık dışı çalışma koşullarınının yanısıra düşük ücretleri protesto ettikleri 8 Mart 1857 tarihine kadar gider. Polis protestoculara saldırmış ama kadınlar yılmayarak eylemlerine devam etmişti. Bu olayın ilk kadın işçi sendikasının kurulmasına yol açtığına inanılır. Daha sonra çeşitli tarihlerde kadın günleri de bu olaydan yola çıkarak kutlanmıştır. Ancak ciddi bir karışıklık var burada.
Fransız tarihçi Françoise Picq, daha 1970’lerin sonunda 1857’deki o olayın yaşanmadığını ortaya koymuştu. Bunun feministlerin başının altından çıktığını da söyleyerek hem de. O dönem Fransa Komünist Partisi içindeki feminist kadın gruplarının 8 Mart’ta, 1857’deki olayları kutlayarak bu yanlış bilginin yayılmasına katkısı olduğunu belirtir. Bu arada, boş yere bana kızılmasın, bunu iddia eden Picq, çok önemli bir feministtir. “Kadınların Özgürleştirilmesi“ adlı kitabı da hayli bilinir. Picq’e göre 1857’deki o gösteri hiç yaşanmamıştır. O döneme ait hiç bir Amerikan gazetesinde bu olayın yer almadığını belirtir. Bugün de kutladığımız Uluslararası Kadın Günü’nü oluşturan sosyalist kadın hareketinin liderlerinin hiçbirinin de bu olaydan söz etmediğini vurgular.
Bu efsaneden, ilk kez 1955 yılında Fransız L’Humanité gazetesi söz etmiş meğer. Fransa’nın 50’li yıllardaki en büyük işçi sendikasının lideri olan Madeleine Colin’in, kadın hareketinin Komünist Parti’ye de komünistlerden oluşan Fransız Kadınlar Birliği’ne de bağlı kalmasını istemediği anlaşılıyor. O zamanlar da 8 Mart’ta kutlanan kadın gününün çok gelenekçi hatta giderek gerici hale geldiğinden yakınmış nedense. O nedenle ABD’li kadın işçileri de işin içine katarak bir başka 8 Mart oluşturmuş. BM’nin de kabul ettiği tarih bu yani.
Picq, Ağustos 1910’da Kopenhag’da düzenlenen İkinci Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda, Alman aktivist Clara Zetkin’in girişimiyle bu günün anılmasına karar verildiğini de anımsatıyor. Yani Kadınlar Günü, o dönemde ne kadar aktif olursa olsun feminist hareket tarafından değil, sosyalist hareket tarafından başlatılmıştır. Clara Zetkin elbette feminizm karşıtı değildi, ama “buruva feminizmi“nin kadınlar üzerindeki etkisini engellemeyi istediği biliniyor.
Sosyalizm tarihinden haberdar olanlar uluslararası işçi hareketinde Üçüncü Enternasyonal’le bağlantılı başlayan bölünmeleri bilir. Bu bölünmeler Rusya’da yeniden canlanan sosyalist Uluslararası Kadınlar Günü geleneğini de etkiledi. Uluslararası Kadın İşçiler Günü 1913 ile 1914 yıllarında kutlandı Rusya‘da. Ama 8 Mart 1917’de Petrograd’daki kadın işçi ayaklanmaları Bolşevikler tarafından Rus devriminin ilk günü olarak kabul edildi. Bu yeni bir gelenek doğurdu haliyle.
Kadınlar Günü, 1945’ten dağıldıkları ana kadar tüm sosyalist ülklerde resmi olarak kutlandı.
Madeleine Colin’in, feminist kadın hareketinin komünizmin etkisinde kalmasını istemediğinden uydurduğu 8 Mart 1857 olayları aslında tarihte hiç yaşanmadı. Colin’in yaptığını bugün de kadın hareketinin sınıfsal içeriğini unutturmak isteyenler yapıyor. Colin hiç değilse bir kadın protesto gösterisi uydurarak kadınların mücadelesinin ekonomik boyutunu reddetmemişti.
Kadın elbette haklarıyla vardır.
Ama tarihiyle de vardır.
Gerçek tarihiyle.
Kutlu olsun.